31 Mart 2010 Çarşamba

iyi ki doğdun

           Ege'lerin bizi ziyareti, Eylül de büyük bir mutluluk yarattı. (tabi bende de). Sabah erkenden kalktı Eylül ve anne Ege ne zaman gelicek ilk cümlesi oldu. Bunu takiben yaklaşık yarım saatte bir aynı soruyu tekrarladı. Çocuk haklı içi içine sığmıyordu. Bir de Bilge teyzesine "teletubbies" cd.si sipariş etmişti. Nerden bilebilirdik ki o gün den sonra hayatımızın değişeceğini. O cd'nin bize neler yapıcağından habersiz sevinçle aldık cd.yi ve taktık. Takip eden günler ve saatler de tekrar ve tekrar taktık. Hala kafamda çınlıyor: Dipsi, Lala, Po, Tinky Winky.. Keşke zamanı geriye almak mümkün olsaydı. Ama ne mümkün:))))
        İşin şakası bir yana Eylül Teletubbies lere aşık oldu. Habire izlemek istiyor. Yanlış anlaşılmasın açtıktan sonra bitene kadar önünde oturup odaklanmıyor. 10 bilemedin 15 dak. izliyor sonra bize anlatıyor. Bak anne Tinky Winky çantasına şunu koydu, bunu yaptı....
        Dönelim ziyaret gününe Ege ve Eylül herzamanki gibi hamur ve muhtelif çocuk oyunlarını oynadılar. Bir de sanal bir doğum günü yaptık onlara bak bu çok eğlenceliydi.




Çok zevk aldılar afacanlar, bu iyiki doğdun işinden.






Hamurlar en büyük eğlenceleri..


                      

Güneşli bir gün

         Bu aralar hava bir güneşli, bir yağmurlu gidiyor. Geçen gün tam bir bahar havası yaşadık ve fırsattan istifade kendimizi Eylülle dışarı attık. Eylül ve Tuana dışarda oynadıktan sonra biz annaneye gitmeye karar verdik Eylülle. Fakat Tuana çok üzülüp gelmek isteyince onu da götürdüm.
             



                 Annemlerin (Eylülün annanesinin) evinin bahçesinde baya eğlendiler. Top oynadılar, çimenlere yattılar, koştular, çok eğlendiler. Güzel havanın keyfini böyle güzel çıkardılar işte.

Çocuk olmak ne güzel. Bence insan nefesi kesilip, kalbi durduğunda değil, içindeki çocuk öldüğü zaman ölür. Umarım içimizdeki çocuğu hiçbir zaman öldürmeyiz....



                                              

29 Mart 2010 Pazartesi

Kuzenler

       Geçen gün babanın dayılarına gittik. Dört dayımız aynı apartmanda oturuyor. Dayılar, eşleri, çocuklar.. Gelen giden de hiç eksik olmuyor. Üniversitede okuyan çocuklar, evli olan çocuklar, gelinler, torunlar, bizler... Anlayacağın kalabalık ve eğlenceli bir ortam. Özellikle de siz kuzen çocukları için. Çocukların bol olması, iyi anlaşmanız, parkın yakın olması.. gibi etkenler orayı sizler için daha cazip kılıyor. Geçen gün gittiğimizde yine kuzenlerle parka gittiniz ve çok güzel eğlendiniz.


Bu bizim ufaklıkların Berivan ablası. Berivan sülalenin tüm çocukları tarafından çook sevilir. Hepsinin üstünde emeği vardır. İşte Eylülle park maceraları..




Bu da Helin ablamız. Çocukların oyun kurucusu, oynatıcısı.. O da Berivan gibi sülalenin en sevilenlerinden. Evcilik, marketcilik, babacılık, hastacılık, misketcilik... hepsi ondan sorulur:))




Barış abimiz, kızların sevgilisi:) ve Asmin. Asmin, Zelal, Berfin ve Eylül çook iyi anlaşırlar. Aslında o gün daha bir çok fotoğraf çekmiştim fakat makinanın azizliğine uğradık. Sanırım hafızamız dolmuş.





                            

25 Mart 2010 Perşembe

Best of Eylül's friends...

         İnsan sosyal bir varlık. Sosyalleşme insanın 2-3 yaş aralığından başlayıp ömür boyu devam eden bir süreç. 2 yaşına gelen bir çocuk için sadece anne baba ilişkisi tatmin edici olmuyor malum. Çocuk, algıları kendisi gibi olan çocukları veya bebekleri daha çok tercih ediyor. 
        Eylülcüm seninde bu dönemin arkaşlar ve oyunlar eşliğinde geçiyor. İşte arkadaşlarınla verdiğin birkaç poz.. 


İşte bu bizim Hivda'mız. Hivda senin en sevdiğin arkadaşlarından. Ayrıca çok sevdiğimiz dostlarımız Pervin ve Özgür'ün (senin deyiminle Ögzüy'ün) kızları. Ayrıca üst komşularımız..



Tuana ve İsmet. En sevdiğin ikili olup aslen benim dayımın çocuklarıdır. Önceleri İsmete Emci derdin ne alakaysa. Şimdi ismini net söylüyorsun.



Bunlar da Selin ve Saliha. Babanın kuzenleri yani amca çocukları. Sen onlara kısaca ablalar ya da arkadaşlar diyorsun:)
İşta Eylülün sosyalleşme sürecinden bir demet:))
             

22 Mart 2010 Pazartesi

Afacanlar iş başında

İşte Eylül ve kankası Ege. Bugün Eylülümle birlikte Egelere gittik. Bu afacanlar varken Bilgeyle başbaşa kalmamız ne mümkün. Hamurlar imdadımıza yetişti..

Tam da çocuklar evi dağıtmışken fotoğrafları çekmem Bilgeyi pek memnun etmedi. Ama güzel bir anı, tertipli bir odadan önemlidir değil mi::))

               

Dragos parkı

İşte bu da hafta sonu gittiğimiz Dragos parkından birkaç görüntü. Eylül güzel havanın keyfini parkta çıkardı.




                      

kreş macerası

Günde 2 saat oyun amaçlı başladı Eylül kreşe. Başlarda çok hoşlandı, beni hiç aramadı, fakat zaman geçtikçe beni çok arar oldu. Bende kreş için henüz doğru zaman olmadığı kanısına vardım. Bu maceramız da 1 ay sürdü.
Bunlar resim çalışmaları

Serbest oyunlar ve top havuzu

Herşeye rağmen çok güzeldi....

                     

18 Mart 2010 Perşembe

Pozlar

Eylülcüm önceleri fotoğraf çektirmeyi, poz vermeyi hiç mi hiç sevmezdin. Hatta Eylül buraya bak dediğimizde ya saklanır ya da arkanı dönerdin. Oysa bu aralar poz verme sevdan belirmeye başladı. Anne şöyle de çek, dur böylede çek vs.. şeklinde güzel pozlar verdin. İşte bir demet poz..
Bunlar daha çok Serpil Çakmaklı, Ahu Tuğba pozlarına benziyor. Çok mu Türk filmi izlettirdik nedir:) Şaka bir yana bu çocuk sanattan anlıyor.

Bunlar daha hanım hanımcık pozlarımız (ah şu göbek de olmasaymış:)). Ama benim hitim aşağıdaki.
Oldukça profösyonel:)

Eylem hala

Bu hafta çok mutluydu Eylül. Çünkü İstanbuldan halası Eylem gelmişti. Eylemle pek bir güzel anlaşıyorlar. Eylem Eylülün en iyi arkadaşlarından biridir. Ayrıca Ezginin Günlüğü grubunun solisti olması nedeniyle de Eylüle bol bol şarkılar söyler. (havamızı da atalım dimi) Eylül'ün bu aralar hit parçası Eylem'in söylediği "bana bir koca lazım".
Ateşe baca lazım, kitaba hoca lazım, bana bir koca lazım o da bu gece lazım...
Yanlız itiraf ediyorum pozlar, yazılara hiç uymadı. Yatak odası manzarası, Eylülün elinde elma, Eylemin kucağında Eylül.. Yazı konseptinden tamamen uzaklar:)

9 Mart 2010 Salı

Masa sandalye mutluluğu..

Son gözden masan ve sandalyen Eylülcüm. Aldığım günden beri üstünden inmiyorsun.

Resim, hamur, yemek yeme, televizyon izleme ..gibi tüm aktiviteler artık masaya taşındı. Bir de "anne sen de burda ye" demesen benim için hayat daha kolay olacak..

Merkez Eylül




Restaurantlara oyun parkı yapmak fikri kimden çıkmışsa teşekkürler. Sayelerinde rahatça yemek yiyebiliyoruz.

Sadece oyunla da kalmayıp geliştirici aktivitelerde yapıyorlar. Eylül kalem tutma konusunda şimdiden usta oldu:)
 

Bu gidişle sanata "fazlasıyla yabancı toplumumuzda" ressam olmasından korkuyorum:) Belli olmaz bir Picasso, bir Van Gogh'da çıkabilir bu coğrafyadan..

2 yaş sendromu ve ebeveyn çaresizliği..

    Eylülcüm son bir kaç aydır çok asabi ve inatçısın. Bu işin otoriteleri bu duruma 2 yaş sendromu diyorlar. Bu yaşlarda çocuklar kimliğini bulma, sınırlarını keşfetme, ebeveyne kendini kanıtlama, kendi başına birşeyleri başarabilme mücadelesi veriyorlar. Eylül 2 yaş sendorumunu dibine kadar yaşayanlardan. Her sabah gözünü açar açmaz ilk söylediği kelime "yok" ya da "hayır". Abartmıyorum durum gerçekten bu. Yapmamız gereken tek şey Eylülün üstünün giydirilmesi ve yüzünün yıkanıp saçlarının toplanması. Biz bu işleri yaklaşık 1 saat içinde gerçekleştirebiliyoruz. Ne göstersem, bunu giymem anne, çorap giymem anne, onu giyersem altına bunu giymem, sen giydirme babam giydirsin.... diye uzayıp giden itirazlar ve karşısında zavallı ben:) Çok çaresizim:) Her sabah bin dereden su getirtiyor Eylül hanım yine de mutlu olmuyor. Allahtan kahvaltımızı iş yerinde yapıyoruz. Mazallah onuda evde yapsak heralde 3 saatten önce çıkamayız.
Giyinme işi bittikten sonra birkaç kare fotoğraf istiyorum hanımefendiden, o da demin itirazlar eden
o değilmiş gibi güzel pozlar veriyor bana.